Yapay Zekâ ve Veri Etiği: Nerede Durmalıyız?
- Metaverse 34
- 2 Tem
- 2 dakikada okunur

Veri Çağında İnsanlık: Güç mü, Tehdit mi?
Bana göre çağımızın en büyük kırılmalarından biri, verinin artık yeni petrol değil, doğrudan “güç” olmasıdır. Her tıklamamız, her izlediğimiz video, konum paylaşımımız, alışveriş tercihimiz… Tüm bunlar yapay zekâ sistemlerine bizim kim olduğumuzu anlatıyor. Yani dijital evrende sadece kullanıcı değiliz, aynı zamanda birer ham maddeyiz. Yapay zekânın öğrenmesi, tahmin etmesi ve karar vermesi bizim verilerimiz sayesinde mümkün oluyor. Bu kadar temel bir pozisyondayken, ben düşünüyorum ki artık “veri etik midir?” değil, “veriyle ne yapılmalı, nasıl yapılmalı?” sorularını sormalıyız.
Veri Toplarken Neyi Feda Ediyoruz?
Çoğu insan uygulamalara girerken “kabul ediyorum” tuşuna düşünmeden basıyor. Ama bu basit eylem, bazen hayatımızın en mahrem detaylarının dev bir veritabanına aktarılması anlamına gelebiliyor. Benim için burada en büyük sıkıntı, bilgilendirilmiş onam dediğimiz şeyin aslında kocaman bir yalandan ibaret olması. Kullanıcıya veri toplama süreçleri tam olarak şeffaf sunulmuyor. Ve bu da veri etiğini gölgeleyen temel sorunlardan biri hâline geliyor. Yapay zekâ her ne kadar nötr görünse de, arkasında karar veren bir yapı olduğu sürece etik kaygılar da sistemin ayrılmaz parçası olmalı.
Etik mi, Kâr mı? Teknoloji Şirketlerinin İkilemi
Düşünüyorum ki teknoloji şirketleri için veri toplamak bir rekabet avantajı meselesi. Daha fazla veri = daha iyi algoritma = daha çok kâr. Bu zincirde “etik” genellikle listeye sonradan eklenen, çoğu zaman da sadece PR için kullanılan bir kelime hâline geliyor. Peki bu durum sürdürülebilir mi? Bence hayır. Çünkü kullanıcılar artık farkında. Hangi verileri verdiklerini, ne için kullanıldığını, hangi risklerle karşılaştıklarını sorgulayan bir kullanıcı kitlesi oluşuyor. Ve ben bu dönüşümün çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Yapay Zekâda Ayrımcılık: Algoritmik Adaletsizlik
Bir de işin çok tehlikeli bir tarafı var: algoritmaların ayrımcılık yapması. “Yapay zekâ tarafsızdır” lafı kulağa hoş gelse de gerçek böyle değil. Eğer algoritmaya verilen veri zaten cinsiyetçi, ırkçı ya da sınıfsal önyargılarla doluysa, yapay zekâ da bu önyargıları pekiştiren bir araç hâline gelir. Örnek mi? Kredi skorlaması, işe alım sistemleri, güvenlik yazılımları… Hepsi riskli. Ben bu yüzden algoritmaların sadece teknik değil, etik testlerden de geçmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hesap Verebilirlik: Yapay Zekânın Vicdanı Kim?
Bir yapay zekâ sistemi hata yaptığında ne oluyor? Cevap çoğu zaman: “sistem böyle karar verdi.” Ama burada sistemin sahibi, geliştiricisi, yöneticisi kimse, onun da sorumluluk alması gerekiyor. Benim için hesap verebilirlik, sadece hukuki değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluk. Şirketler ürünlerini piyasaya sürerken bir etik denetim mekanizmasından geçmeli. Tıpkı gıdaların Gıda Güvenliği denetiminden geçtiği gibi, yapay zekâ da bir “Veri ve Etik Komitesi” onayından geçmeli bence.
Sonuç: Teknolojiyi İnsanla Barıştırmak Mümkün mü?
Yapay zekâyı sadece "ileri teknoloji" olarak görmek yanıltıcı olur. Bu sistemler hayatımızı yönetiyor, kararlarımızı şekillendiriyor, hatta kim olduğumuza dair yargılarda bulunuyor. O yüzden düşünüyorum ki bu kadar güçlü bir mekanizmanın denetimsiz bırakılması, sadece bireyleri değil, demokrasiyi bile tehdit eder. Teknolojinin insanla barış içinde yaşaması için sınırlar belirlememiz şart. Bu sınırlar sadece hukukla değil, etik reflekslerle, vicdani prensiplerle çizilmeli.
Bence artık “teknoloji ne yapabilir?” yerine, “teknoloji ne yapmalı?” sorusunu sorma zamanı geldi. Çünkü sınırlar çizilmeden büyüyen her şey, bir gün yıkıma sebep olur.
Comments